18 Şubat 2011 Cuma

ortaya karışık

Gecenin körü aklıma gelenler sinsilesi...,teallaam:)

Yine "O" evdeydik, doğduğum, çocukluğumun evi. O kadar küçüktüm ki elim elektrik butonuna yetişmemişti hava karardığında. Yalnızdım evde o saate ilk defa. İlk defa annem geç kalmıştı demek ki. O an aklımdan geçenleri dün gibi hatırlıyorum. Annemin öldüğünü sanmış, küçük beynimde senaryolarımı bile yazmış, sokak kapısının önüne çömelmiş ağlamaya başlamıştım. Artık nasıl hönkürerek ağladıysam yan ve karşı komşular kapıya toplanmış, kapıyı açmam için dil döküyorlardı. Açtım. Şefkat falan gösterdiler sağolsunlar, evlerine aldı beni Neriman Teyze. En fazla yarım saat sonra da annem geldi. Huzur buydu...

Babamla ilk ve son kavgam. Sebebi hayal meyal hatırlıyorum ama kesinlikle lise sondaydım. Sürekli birlikte kaldığımız bir kankam vardı. Onlarda kalıcam yine diye ısrar mı etmiştim ne. Normalde hep izin veren adam o gün sanırım ters bir gününde olduğundan süpersonik bi tepki vermişti şahsıma. Yemek yiyorduk, tam karşımda oturuyordu ve bizim diyaloğun üstüne bana doğru yemek dolu bir tabağın uçtuğunu gördüm. Eğilmişim Allahtan. Aynen duvara geçti tabak, kırıla döküle. Sonra bir bağrış çağrış, balkon kapısını kapattığımı hatırlıyorum dışarı ses gitmesin diye. Terkedicem bu evi, kurtulursun benden demiştim sanki adam hep böyleymiş gibi. Ayıpmış bana. Ne kadar dellendiysem ve dellendirdiysem de elini kaldırmadı bana ne o gün, ne başka bir gün...

Bir de yine çocukken kağıt bebekler vardı. Hala var mı acaba? Dergi şeklinde alırdık. Karton arka kapaktan çıkarırdım bebekleri. İçeride de kıyafetleri olurdu. Değiştire değiştire giydirir, yanyana dizerdim onları. Hatta kendimi aşıp onlara kıyafet tasarladığımı, düz beyaz kağıttan kesip pastel ve sulu boyalarla boyadığımı hatırlıyorum. Çok yaratıcıymışım o yaşta:)

Sessizdim, şımarıktım, ağzım hep açık gezerdim nedense, böğüre böğüre ağlardım, salak salak da gülerdim küçükken. Hep birilerini kaybetme korkusu yer etmiş içime taa o zamanlardan. Şimdi şimdi anlıyorum düşündükçe, hatırladıkça. Demek ki o zamanki aklımla bu duruma içlenmeyip onun yerine şımarıklığa vuruyormuşum. Olamaz mı? Olabilir...Çok da birşey değişmemiş esasen:)

Üzülerek yazmıyorum bunları, sadece basitçe aklıma geldiği için yazıyorum, gülümsüyorum. Cumartesi günü Sibel Hanımla gerçekleştirdiğim ilk terapi sonrası, yani klasik olarak çocukluğuma döndürüldüğümden beri elimde olmadan aklıma geliyor bunlar. Hatırladıkça da oh be diyorum, o kadar da unutkan değilmişim demek ki:)

Cesaret işte biraz cesaret gerekiyor sadece bazı şeyleri, bazı gerçekleri kabullenmek için, onlarla yaşamayı öğrenebilmek için. Kendime dönüyorum, bulunca ya da bulduğum sürece o cesareti mutlu olabiliyorum, ayakta kalabiliyorum.

Ne zamandır yapmak istediğim birşeyi yaptım, 6 yıılık çakma sarışınlığın üstüne saçlarımı siyaha boyattım ve çok da mutlu oldum. Aynada eskilerden hatırladığım bir kadın görüyorum şimdi, kendi kendime gülümsüyorum yine. Evimize ilk defa antidepresan girdi. Annemi aldım, psikiyatra götürdüm son zamanlardaki sıkıntılarından dolayı, anksiyete bozukluğu dedi doktor, verdi mutluluk ve uyku haplarını. Ailecek gülüyoruz kaç gündür. Annem gülüyor, ben de gülüyorum yani.

Bazen insana kabullenilebilirmiş gibi gelen birşey, bir zaman sonra çekilmez gelebiliyormuş. Tümevarım yapıyorum tabii ki burada.Her gün yüzyüze baktığım insanın 2 ay önce bana koymayan halleri, tavırları, bugün bir bakıyorum beni rahatsız etmeye başlamış. Değişik. Büyüsek de, bazen "sinir olma" hissimize çare bulamayabiliyoruz demek ki...

Bu gece kendimce değişik bir karar almış bulunuyorum. Bu yıl doğum günümde gidip organlarımı bağışlayacağım. Zaten tam da organ bağışı haftasıymış. Öldükten sonra da birilerine faydamın dokunabilecek olması enteresan bir his olsa gerek, olmalı.

Bir de karar verdim, 50 yaşıma geldiğimde Nilüfer gibi bir kadın olmak istiyorum ben. Orasının, burasının içİne estetikle .ıçmamış, yaş aldıkça göze (en azından benim gözüme) daha da güzel gelen bir kadın. Hastasıyım:)

Sevgilim hala uzakta, hep içimde, özlemim baki. Olmadı, alışamadım burada, burnumun dibinde olmayışına. 11 Mart'ı bekliyorum sarılmak için, sokulmak için...Özlüyorum, bekliyorum çünkü çok seviyorum ve sevildiğime inanıyorum.

Bu posttan öğrenmemiş olsak da mutluluk neredeymiş, içimizdeymiş. Herşey aklımızda bitermiş ya da bitmezmiş...Önemli olan aklımızın yerinde olmasıymış:) Ve inandığımız şeyler için yaşarmışız, yaşamalıymışız hep:)

İyi geceler:)

Ha işte aynı bu bebekten vardı benim misal:))


 

6 yorum:

  1. kağıt bebekler,
    düz beyaz kağıttan yapılan uyduruk elbiseler,
    ergenlik hezeyanları...
    negzel günlermiş aslında.

    YanıtlaSil
  2. basit şeylerle mutlu olabiliyormuşuz en azından:)

    YanıtlaSil
  3. şükür mü etmeliyiz küçük şeylerle mutlu olabildiğimiz zamanlarımızda bi zamanlar olduğu için yoksa üzülmeli miyiz artık olamadığımız için

    YanıtlaSil
  4. A eveeeet bunlardan vardı ya taa bi zamanlar :D

    YanıtlaSil
  5. @zey0zey şükredelim bence:)

    YanıtlaSil