30 Mayıs 2011 Pazartesi

korku!

Gerçekten kimse kimsenin herşeyi olamaz mıymış? Yoksa sadece akılda kalan bir şarkı sözünden mi ibaretmiş bu cümle? Bir gün herkes gidecek hayatımdan biliyorum. Koynunda ağladığım sevdicek olmayacak yanımda. Benim için endişelenen, canını bile verebilecek olan annem olamayacak. Başım sıkışınca konuşmak istediğim arkadaşlarım belki çok meşgul olacak. Ve aslında ne kadar yalnızız hepimiz işin özüne bakınca. Ne kadar da acı, ne kadar da buruk. Ağlasam ne fayda. O hep aradığım huzur saatlerden, günlerden, aylardan ibaret olmasa keşke varken, bulunca. Ve kaybetmek aklımın köşesinden bile geçmese ve kendimi bile kaybettirmese bana. Düşünmeden olmuyor. Hesap değil, kitap değil. İnsan kaybetmeyince, insan kaybetmekten de korkmaz tabii. Ama bir kere kaybedince, istediğin kadar unuttum de sildim de umrumda değil de yine de oradadır o acı. Kimsenin görmediği bir yerde. Saçım okşanınca unuturum belki, elim tutulunca daha az hatırlarım belki. Ama silinmez. Keşke geçmiş olmasa. Keşke korkularım olmasa. Ya bir gün...? diye başlayan endişelerim, sorularım olmasa. Keşke o hep burada olsa, hayatımda, yanımda. Olamaz mı? Bu kadar imkansız mı? Bu kadar kötü birşey mi umut etmek? Ve keşke korkmasam bu kadar düşünmekten. Keşke yormasam, yorulmasam. İçimde kocaman bir bulut...Bir dağılsa, nefes alabilir hale gelicem biliyorum. Sevdicek elimden tutup ben hep yanında olucam dese belki güneş parlayacak aradan. Ama bütün mesele hiç birşeyin garantisinin olmaması değil mi? Ne yazık! Hayal bile kurdurmuyor bu hayat bazen. Adamın içini kurutuyor!
Yine de bir umut var değil mi aklımız başımızda olduğu sürece. Peki ya o da giderse?
Şu da şarkısı olsun bu postun...
Hayır mutsuz değilim, sadece korkuyorum...

küçücükken...

Sevgili Mia Wallace ve Deep mimlemişler beni. Birazcık geç kaldım ama olsun şimdi cevaplıyorum:) Mim konusu Ben küçükken .......... sanıyordum.
Öncelikle şunu söylemeden geçemeyeceğim, ben çocukken çok salaktım ve bence bütün çocuklar salaktır. Sevimli ya da sinir bozucu bir salaklık olabilir bu orasına siz karar verin ama ben süzme salaktım. Mesela ben küçükken büyüklerin çok güçlü insanlar olduğunu sanıyordum. Onlara hiç zarar gelmez, hiç üzülmezler, hiç ağlamazlar sanıyordum ve hep bir an önce büyümek istiyordum. Ben küçükken iyi saat tosunları diye birşey var sanıyordum ve beni şu an hala güldürebilen birşeydir bu. Meğer öğrendim ki büyüyünce onlar tosun değil iyi saatte olsunlar imiş:)) Ben küçükken aya bakınca kaşı, gözü, ağzı, burnu var sanıyordum. Ben küçükken Allah'ın denizleri, okyanusları  kocaman sulara tuz karıştırarak yarattığına inanıyordum. Ben küçükken 30 yaşındaki insanları çok yaşlı sanıyordum. 
Şimdi dönüp bakınca o salaklığın altındaki saflığın ne kadar da bulunmaz birşey olduğunu düşünüyorum. Keşke hala bazı şeyleri hala bilmiyor sadece "sanıyor" olsaydım...
Mia ve Deep'e çok teşekkür ediyorum. 
Bu mimi de çocukluğunu özleyen herkese paslıyorum...

27 Mayıs 2011 Cuma

ne maceralar ne maceralar:))

Nihayet oturdum yazmaya:) Şu anda izinde olmama rağmen popomu yere koymak pek kısmet olamıyor bu ara. Haa bu durumdan şikayetçimiyim, değilim:) Ne de olsa 5 ay yeterince kış uykusu uyudum. Ve sevdicek geldi, bahar geldi, tatil geldi, izin geldi...Şimdi nerden başlasam, nasıl anlatsam diyorum. Fazla baymadan özet geçmeye çalışacağım kısmetse:))

Öncelikle sevdicek geldikten birkaç gün sonra Kaş'a gittik. Daha önce de gitmiştim oraya. O zaman Küçükçakıl'da kalmıştım. Bu defa Çukurbağ Yarımadasında huzur dolu, süper manzaralı, bir butik otelde kaldık.


Kaş'a bir kez daha aşık oldum. İnsana cidden huzur veren bir havası var. Gecenin bir köründe yatıp sabah daha kargalar bokunu yemeden doğal yollarla uyanmamdan anlayabiliriz bunu:) Gün boyu deniz, havuz, güneş, bulut derken akşamları da meydana gidip kendimizi balığa, karidese, kalamara verdik orada. Ve hayret ki o kadar içmeme rağmen midem tık demedi, takdir ettim kendisini. Kaldığımız otel Club Çapa diye bir oteldi. Havuzuna ve plajına bayıldık. Odalar da güzeldi. Yemekler lezzetliydi ve çok da pahalı değildi. Bence oraya gidilince tekrar kalınabilecek bir otel. Tavsiye ediyorum. Yani nitekim, Kaş'ta huzur bulduk. Liseli aşıklar gibi elele, diz dize, göz göze, son derece aşk dolu, harika 3 gün geçirdik.

Kaş'tan geldikten sonraki gün, yani Perşembe günü, müthiş bir olay gerçekleşti. Can dostum, burada da sürekli bahsettiğim F. arkadaşım doğum yaptı. Tombalak, yakışıklı, sevimli ve de ciddi:), nur topu gibi bir bebişleri oldu. Nasıl mutlu oldum, nasıl heyecanlandım anlatamam, kelimeler yetmez. Allah şansını açık eder, analı babalı büyütür inşallah. Canım arkadaşımın da yüzü hiç asılmaz bundan sonra...

Doğumun ertesi sabahı da sevdicekle Kıbrıs'a gittik. Kıbrıs'a da daha önce gitmiştim ama çok da birşey hatırlamıyordum açıkçası. O yüzden bu seferkini ilk sayıyorum. Orada Jasmine Court'ta kaldık. Devasa, çok güzel bir oteldi. Odaya bir girdik, 50-60 metrekare vardı zannımca ve sevdicekle o odada yaşayabileceğimize kanaat  getirdik:) Tabii oraya gidilir de Casinoya gidilmez mi? Gittik anacım da ben böyle şey görmedim hayatımda. Yemin ederim yüzde 85 kadın ve kadını bırak, yaş ortalaması 70. Hatta bazıları ölmüş haberleri yok, ama bastonlarıyla, birinin koluna girerek gelip psikopat gibi jackpot oynuyorlar. Ne paralar dönüyor, ne paralar... Biz tabii kumarhanede öyle çok para harcayacak tipler olmadığımız için toplam 80 liralık falan jeton aldık ve 30 lira kaybettik. Tabii o da kaybetmekse:) Çünkü şöyle oluyor, kumarhane sabah 11'de açılıyor. Biz gidiyorduk, saat 3 gibi. 30 lira yüklettiysen karta, yiyecek, içecek, sigara, hepsi parasız. Şunu getir diyorsun, geliyor. Zaten bir makinaya oturuyorsun en az 2 ssat kalkamıyorsun. Yani biz 30 lira kaybettik güya ama 200 liralık yiyip içmişizdir:)) Enteresan birşeymiş ama bu casino olayı. Ne dedikodular duyduk ne dedikodular ünlülerin kumar borçlarıyla ve beleşe vermek zorunda oldukları konserlerle ilgili. İşte insan miktarını bilmediği paralara sahip olunca demek ki kumar onların oyuncağı oluyor. Biz de lunaparktan jeton alır gibi jeton alıp sadece kendimizi eğlendirip güzel vakit geçiriyoruz. Ama hastalık haline getirenleri de Allah kurtarsın anacım. Kumarhane dışında da çok eğlendik Kıbrıs'ta. Benim orada üniversiteden sınıf arkadaşım olan çok çok yakın bir arkadaşım var Kıbrıslı. Sağolsun bizi gezdirdi, ağırladı. Bir gece the Meyhane diye bir yere gittik. Yemin ederim 50 çeşit meze yedim orada ve 2 gün mide spazmı geçirdim. Ama güzeldi. Kaleye gittik, Şehitliğe gittik, İngiliz Köyüne gittik. Velhasıl çok eğlendik, fakat ayaklarımıza kara sular da indi. Bu arada herkes Kıbrıs'a çok pahalı falan der ya yalan o ben size diyim. Bir kere süper yerlerde manyak gibi yiyip içip komik bir para ödüyorsun. Market desen öyle, taksi desen öyle. Arkadaşıma sordum ne pahalı burada diye domates dedi, oje dedi:)) Teallaaam:)) Hayır bir insan yılda maksimum kaç oje alır ki? Ben abartı bir durum göremedim yani. Bir de içki almaya niyetliydik. Siz siz olun Kıbrıs'a giderken sakın free shoptan içki almayın. Sigara ve parfüm tamam da içki almayın. Şehir içinde off licence dükkanlar var ve oradaki içkilerin fiyatları free shoptan çok çok daha ucuz. Bir sürü içki alıp toplam 150 lira falan verdik ve öyle dandik içkiler değil, tekila, vodka falan aldık bir ton. Aynılarını buradan alsak kafadan 300 lira verirdik. Şimdi geldik yavaştan tüketmeye çalışıyoruz kendilerini:)

Ve tatil bitti. İznim devam ediyor ama gezme olayına bir süreliğine ara verdik diyelim. Şimdi bol bol çalışıp bol bol para kazanmamız lazım ki yeni yerlere gidebilelim. Tatil süper geçti cidden. Sevdicek geldiğinden beri kuş gibiyim. Kendimi kendime dert etmiyorum. Keyfim yerinde. Bazen yüzüm düşüyor, enerjim azalıyor ama genel olarak mutluyum. Bol bol konuşuyoruz, bol bol geziyoruz, bol bol dinleniyoruz. Onun evini yeniledik mesela bu arada, çok yorulduk ama değdi, sevdicek çok mutlu oldu, ben de öyle. Şu an evcilik modundayız, bir onda bir bende kalıyoruz. İnsan gelgitler yaşıyor tabii arada en çok da konuştukça, sorgulayınca. O yüzden kendine kulak tıkaması en isabetli şey oluyor bazen. Ben de öyle yapıyorum. Kendi kendime kafamı birşeye takıp kendi keyfimi kaçırmamak için azarlıyorum sessizce içimi:)

İznim Cuma günü bitiyor ama dersim ayın 6sında başlayacak. Bu arada 2 arkadaşımın düğünü var pek yakında ve negzelin çılgınlar gibi elbise ve ayakkabı almaya niyeti var:)) Buraya yaz da geldi nihayet ve deniz sezonunu Kaş'ta açmış olmama rağmen, gelecek hafta sabahları denize girmek için sabırsızlanıyorum. Şu sıra günlerim dolu dolu olduğu için sıkılacak vaktim olmuyor ama EMDR'nin son seansına gitmem lazım bir ara. Ayrıca gidip yeni doğan 2 bebişi bol bol sevmem lazım. Teomancııımın yeni albümünü baştan sona güzelce dinlemem lazım. Sevdiceği bol bol öpüp koklamam lazım. Şu anda ablamın evinde ikamet eden anneciğimi gidip görmem lazım...Dedim ya ne maceralar ne maceralar:)) Enerjim olduğu müddetçe bana iş mi yok:))

Bloğu özledim. En kısa zamanda mimleri de cevaplayacağım. Ve şimdi sevdiceğe yemek yapmak için mutfağa doğru yol alacağım...Haftasonunuz/muz süper olur inşallah:)))
Hoçççakalın:)

25 Mayıs 2011 Çarşamba

kuş yuvaya döndü:))

Melabaaa,
Sanki yıllardır post yazmıyormuşum gibi hissettim. Arada girip baktım yazılarınıza, yorumlarınıza falan tabii yazamasam da:) En nihayetinde buradayım işte. Uzun uzun yazacak, anlatacak çok şey var canlar. Sevdicek, Kaş, Kıbrıs, tatil ve tatil psikolojisi vs. Hepsini yavaş yavaş yazıcam artık. Özledim buraları, sizleri...Kısaca, uzun zamandır hissetmediğim kadar iyiyim, endişesizim. Aptal rüyalarım bilinç altımın derinliklerinden çıkıp arada yer kaplıyor olsa da günümün içinde, yine de iyiyim. Canımı sıkan da yok, kafamı taktığım birşey de...Kendi kendime diyorum ki şu sıra yine kendim için, kafamı taksam ekime takmasam *ikime kadar:))
Ve devamı coming soon beybiler...
Görüşmek üzere:)

15 Mayıs 2011 Pazar

empati...

Bol atraksiyonlu, gezmeli tozmalı günler içindeyim...yarın başlayacak yolculuk silsilesi Haziran'a kadar bir müddet devam edecek...kendimi düşünecek vaktim yok...sevdicekle hasret giderme aşamasındayız, negzel:) hiç bitmesin:) kocaman bir doluluk hissi var şimdi içimde, ama rahatsız eden cinsinden değil, o eski boşluk gitti...büyük sevinçler, küçük hüzünler, büyük mutluluklar, küçük sinir bozuklukları yaşıyorum gün içinde...anlatmakla bitmez...
Ben birşeyler anlatmak istiyorum ama anlatamıyorum aslında bu gece...belki ilerleyen saatlerde, belki başka bir zaman...
Blogspot'a bir haller oldu birkaç gün önce ve son yazımdaki yorumlar silindi, sinir oldum...sonra başka bloglara baktım ki aynı sorun sanırım herkeste olmuş... ne yani, bu da yeni bir sansür uygulaması mı, ucundan mı gösteriyorlar acaba diye düşünmeden edemiyor insan...bu da ayrı bir paranoya, ayrı bir sıkıcı iş...
Şimdi ben anlatıyım esasen asıl yazmak istediğim, içimden gelen konuyu...benim bir erkek arkadaşım vardı. üniversite hazırlıktayken...6-7 ay sürmüş birşeydi. ayrı şehirlerde yaşıyorduk ama bir şekilde gidiyordu işte...sonra ne oldu hatırlamıyorum, ayrıldık. sonra karşılaştığımızda selamlaştık, hal hatır sorduk ve yolumuza devam ettik. sonra ben bu çocuğu, (tabii artık adam olmuş), bugün gittiğimiz bir alışveriş merkezinde gördüm, zerre birşey hissettiysem, içim cız ettiyse yarın uyanamıyım, hatta ailemdeki herkes de ölebilir. gördüm öyle işte sadece, tanımadığım insanlar gibi, yüzüne bakmak, konuşmak gelmedi içimden...sevdiceğimin elini hiç bırakmadım, yoluma devam ettim...şimdi ben eski bir erkek arkadaşımı gördüğümde bunu yapıyorsam isterim ki benim de sevdiceğim eski kız arkadaşını görünce 30 dakika, dünyadan, etraftaki insanlardan kopup beni de unutup ona dalmasın...ister istemez aynı mekanda bulunduğunda gözü ona kaymasın...isteyen kıskançlık desin, isteyen kaç yaşına gelmişsin neler kuruyorsun kafanda desin, zerre umrumda değil...zira biliyorum ki sevgilisini seven hiç bir insan evladı sevgilisinin eski sevgilisiyle muhattap olmak, onları bir arada veya değil iletişim halindeyken görmek istemez...yani sadece empati...birazcık empati...başka bi bok değil...kapris değil, huzur kaçırmak değil...eğer hayatımda bir insan varsa, Allah belamı versin dünyanın en yakışıklı adamı gelse içimden art niyetli bir şey geçirirsen, yüzüne bakarsam benim de yüzüme tükürsünler...ben hayatıma girmiş birini gördüğümde yanımdaki sevgilimin elini bırakmıyorsam, isterim ki benim yanımdaki adam da aynı şeyi yapsın...ha zaten yapmıyorsa gitsin o zaman eski sevgilisiyle beraber olmaya devam etsin, kendi bileceği iş...velhasıl, bunlar sinir bozucu, keyif kaçırıcı şeyler canlar...şuraya yazmaya bile değmeyecek, ama bir şekilde kusmadıkça da içimde patlayacağını bildiğim şeyler...ve kimsenin de benim şu anda sevdiceğe kavuşmakla yaşadığım saadetin ağzına sıçmaya hakkı yok diye düşünüyorum şu saatte...diyorum ya çok mutluyum, Allah nazardan saklasın, ama eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmenin de manası yok...bugün bitti...huzurla başladı, huzurla bitti...başında da sonunda da sevdicek vardı...ortasındakilerin taaaaaa ... . yarın yeni bir gün ve bu hafta süper geçecek eminim:) fırsat bulunca Kaş ve Kıbrıs maceralarımızı yazıcam:) Bize şimdiden iyi yolculuklar...
İyi geceler:))

12 Mayıs 2011 Perşembe

romantik...

Yağmur yağıyor deli gibi...umrumda mı sanki? değil, hiç değil hem de...içimde aylardır beklediğim huzur, yanımda yamacımda sevgilimin varlığı, sabah yine güne onunla başlayacak olmanın mutluluğu ve herkes iyi, herkes güzel, ben de iyiyim...bu sefer aynı şeyler değil...öylesine, laf olsun diye söylenmiş bir "iyiyim" değil bu defa...gerçekten iyi hislerle doluyum...sabah gözlerimi araladım, yanımda beni uyandırmak için şarkımızı çalan sevgilim, güzel anılarla döndüğüm havaalanı, haftaya çıkmayı planladığımız bir kaç yolculuk ve kısalı uzunlu büyüklü küçüklü düşler...negzel bu gece negzel...hem emre aydın da çok güzel söylemiş dipteyim sondayım depresyondayım diye ama gayet yukarlarda bir modda dinliyorum o nağmeleri nakarattaki...evet hala yağmur yağıyor ama benim baharım, yazım geldi, yağmurda ıslansam kaç yazar, şeker değilim erimem ya! çabalamama gerek yok biliyorum, kendimden hüzünlüyüm ben, aklımın, kalbimin köşesi hep içten içe de ağlıyor ama şu sıra sevincim, hüznümden, kafamdaki cevapsız sorulardan, suratsız resimlerden, endişelerden, korkulardan ağır basıyor...içime gözlerimi yumdukça, kulaklarımı iç sesime tıkayınca, kendime soru sormayınca, sadece bugüne, yarına baktıkça mutluyum...iyi ki sevgilim var ve diğer iyi olan herkes, herşey...ve iyi ki sevgilim gelmiş, hoşgelmiş...

Hiç ummazdım oldu sonbaharda 
Hediye gibi geldin hoşgeldin 
Seyirlik değil ömürlük olsun 
Dilerim bu defa bu son olsun 
Seyirlik değil ömürlük olsun 
Bir yastıkta nasip olsun 
Gel koynuma gel boynuma gel 
Akşam gözlü esmer... 
Safa geldin son ihtimalim 
Bir sana kalmış halim 
Hoşgeldin.. 
...demiş Sezen Aksu şu şarkısında..ne de güzel demiş...
işte böyleyken böyle...evet romantik oldum ben:))
iyi geceler:)

9 Mayıs 2011 Pazartesi

kavuşma heyecanı...

Ve bu gece 5 aylık bekleyişin sonuna gelmiş bulunuyorum. Bu gece muhtemelen sevdicekle ilişkimiz devam ettiği müddetçe yaşayıp yaşayabileceğimiz en uzun ayrılığın son gecesi. Yarın bu saatlerde herşey çoktan bitmiş ve herşey yeni başlamış olacak. Heyecanlıyım, salak gibiyim ve sanırım ayların birikiminden dolayı çok yorgunum. Bir anda, ona sarıldığım anda geçip gider mi yorgunluğum bilemiyorum. Tek bildiğim şey benim aylardır yarını beklediğim. Onu bıraktığım o aptal havaalanında ona kavuşmaktı gözümde canlanan şey hep. Ve o gün geldi çattı. Şaka gibi. Düşününce herşey kabus gibi, hayal gibi ya da. Bir başkası yaşamışta bana anlatmış gibi. Yokluğunda döktüğüm gözyaşları, kurduğum hayaller, gittiğim doktorlar, EMDR seansları, panik ataklar, anlık mutluluklar, sıkıntı, kendimi avutmalar, hepsi başkasına olmuş gibi. Hatırlamak bile istediğimi sanmıyorum tekrar. Bundan sonrası için herşeyin hayırlısı olsun artık, başka da bir dileğim yok.

Bugün yine EMDR vardı. Sanırım bu sondan bir önceki seansımız oldu. Emdr kısa sürdü bu defa, çünkü ben yine en son kaldığımız konuyla ilgili iyi ya da kötü en ufak birşey bile hissetmedim. Ve ilk defa psikoloğumla uzun uzun ilişkimi konuştuk. Konuştuk çünkü ben hayal kırıklığına uğramak istemiyorum. Uğrayacağım varsa da yıkılmak istemiyorum. Herşey güzel giderken anlamsızca sevdiceksiz kalmak istemiyorum. Bazı sözler vardır hani ya da bazı anlar. Bilinç altınız ister istemez o anın fotoğrafını çeker ya da hafızanız o cümleyi beyninize kazır. Ne yaparsanız yapın söküp atamazsınız, yırtamazsınız, silemezsiniz. Ben bunu yaşıyorum bazen elimde olmadan ve hiçte istemeden ayrıca. Bana yol göstermeye çalıştı psikoloğum, ben de onu anlamaya çalıştım. İnsan kendi yaşadıklarını da, kendi başına gelenleri de, yediği boynuzları, kazıkları da unutamıyor işte. İçinde en ummadığı anlarda ortaya çıkan kırıntılar biriktiriyor. Ve o kırıntılar bir gün gelip boğazına yapışıveriyor insanın. Su içsen de gitmiyor, tükürsen de gitmiyor. Ben kendi geçmişimden kalan izleri tükürmeye çalışıyorum. Sevgilimin geçmişi sadece kendisini bağlıyor. Uzun zaman yaşamadığı şeyleri hissedince insan bir tuhaf oluyor, söylediği ve yaptığı birbirini tutmayabiliyor. Serde bir de bünyeye bok sürdürmemek varsa hele. Bende olduğu gibi tıpkı. Velhasıl büyük beklentilerim yok benim şimdi. Sevdicek onu yormayacağımı biliyor. Benim hayatımda kalmak istediği müddetçe kalabileceğini de biliyor. Birbirimizi şimdiki kadar sevdiğimiz ve istediğimiz müddetçe de mutlu mesut yaşarız diye düşünüyorum. Ve ben her ne olursa olsun kırılmak istemiyorum. Artık birleştirilecek parçam yok çünkü. Nitekim şu an en güzel olan şey yarını düşünmek, bu yazı düşünmek. Anılara anı eklemenin hayalini kurmak, planını yapmak. Bunlar beni çok mutlu ediyor, sevdicekle geçireceğim el ele olan her anı düşünmek bana huzur veriyor. Ve yarın da aylardır uyuduğum en güzel uykuyu uyuyacağım onun yanında. Ve yine uyurken aklımdan tek bir cümle geçecek "Hiç bitmesin..."

Mutluyum, huzurluyum ve yarını dört gözle bekliyor, iple çekiyorum. Uzun zamandır yazdığım çoğunlukla daral dolu yazılardan sonra sanırım bundan sonra negzelin sevdicekle gezme tozma maceralarını, mutluluk hikayelerini okuyacaksınız bir müddet, arada şikayet etmeye de gelebilirim kendimi ya da başka birini:))Şimdiye kadarki tüm iyi dilekleriniz için teşekkürler ve artık bana şans dileyin:)
İyi geceler:) 
ŞU  da şarkısı olsun yazının...


7 Mayıs 2011 Cumartesi

annecikler günü:)

Anneciğim, 
Seni ben çiçeklerden yemişten,
Sarı saçlı bebekten,
Canımdan çok severim.
Gitme, hep yanımda kal,
Beni kollarına al,
Pembe gülden daha al,
Yanağından öperim.
Bu şiiri çocukluğumda, yıllarca, her anneler gününde anneme okuduğumu hatırlıyorum. Sanırım ilk ezberlediğim şiir buydu:)
Bugün anneler günü... Aslında her gün anneler günü...Hangimiz herhangi bir gün annemizi aklımızdan çıkarabiliyoruz ki? Hayatta olmayanlar hep özleniyordur, hayatta olanlar ise hep hatırlanıyordur. Onlar her zaman içimizdedir, her gün hayatımızdadır bir şekilde. Hepsi her zaman sağlıklı ve mutlu olsun. Diledikleri gibi bir hayatları olsun, üzülmesinler hiç. Ben de bir gün anne olur muyum, olabilir miyim hiç bilmiyorum. Belki bir gün benim de bir kutlayanım olur:) 
Anneciğimin, tüm annelerin, yakında anne olacakların, olmak isteyenlerin anneler günü kutlu olsun...Ve sadece bugün değil, her gün hatırlansınlar. Gözlerinde hüzün olmasın. BU da onların şarkısı olsun:)

6 Mayıs 2011 Cuma

Sevgili Hıdırellez,

Sevgili Bahar Bayramı,
Bana bundan 5-6 sene önce attığın kazığı hala unutmadım! Bir arkadaşıma uyup hayatımda ilk defa dileklerimin yazmış, resmini çizmiş, hatta mini minnacık bir bohça dikerek 1 adet demir parayla birlikte kağıtlarımı da içine koymuş ve apartmanın bahçesindeki gül ağacının dibine gömmüştüm geceden. Sabahın köründe, kargalar bokunu yemeden uyanmış, dileğimi almış plaja gitmiştim. Plaj dediğim de hatırlarsan yazın platformlu plaj olarak kullanılan, ama güzel memleketimin kış fırtınalarının ardından o platformun sadece iskele demirlerini barından falez üstü demirlerden ibaretti. Mahallenin bütün teyzeleri oradaydı senin yüzünden. Herkes yerlere oturmuş dualar okuyordu. Biz de arkadaşımla okuduk dualarımızı ve bohçalarımızı denizle kavuşturmak için iyice yaklaştık denize ve hemen kayaların üstünde biten demirlerin kenarında durduk. Herkes paldır paldır atıyordu bohçalarını ve ben de attım. Herkesin bohçası denize düştüğü için "glup" diye bir ses çıkarırken benim bohçamdan sadece bir "tık" sesi çıktı. O kadar sulak yerin ortasında benim bohçam 5 cm kalınlığındaki iskele demirinin üzerine denk gelmiş ve orada kalmıştı çünkü, düşe düşe oraya düşmüştü. Tüüüü püüüü derken sırtımı sıvazlayan birkaç teyze eli hissettim, "Üzülme kızım, yenisini yazarız şimdi sana" dediler. Yanlarında betona oturmamak için getirdikleri gazete sayfalarının köşelerinden eciş bücüş parçalar koparıp uzattılar bana. Ben de o sinirle oraya bir araba ve ev resmi çizip alelacele denize atıp arkama bile bakmadan hışımla ayrıldım oradan. Oldu mu be Hıdırellez? Hayır sağol, var ol, o yıl ilk arabamı alabilmiştim sanırım. Ama neden yani bana böyle yaptın ki? Bak o gün bugündür kalkıp ta dilek falan yazıcam diye uğraşmıyorum bunu hatırladıkça. Yine benim dileğim denize değil de demire düşerse diye. Baharı da seni de seviyorum evet ama o günü hatırladıkça bu bir bedbahtlık değil de nedir diye sitemle karışık bir gülümseme kaplıyor yüzümü. Ben dün gece bohça yapmadım mesela ama bu defa dileklerimi tutup cüzdanımı da açık bıraktım...Bu sefer atmalı tutmalı denk getirmeli birşey yok yani...
Sevgili Bahar, hoşgeldin diycem ama dedirtmiyorsun ki bir türlü. Günlerdir gündüzleri yüzünü gösteriyor, saat tam 5'te çılgınlar gibi yağıyorsun. N'oldu, bana mı bozuksun anlamadım.Yoksa sen de mi sevdiceğim gelince çiçekler açacaksın?
Sen gelsen de gelmezsen de ben seni yine de seviyorum, sen gelsen de gelmesen de, bana zamanında kazık atmış olsan da hoşgeldin, sefa geldin, ne iyi ettin de geldin:) Hepimizin dileğini kabul et lütfen, tamam mı:))

5 Mayıs 2011 Perşembe

sevdicek sevinci:))

Veeeee işte nihayet birşeylerin, hayatımı 5 aydır boka çeviren gerçeklerin sona erdiği gün, sevgilimin özgürlüğüne kavuştuğu, bu gece sıcacık yatağında, yuvasında, asabını düzeltmeye, esaretini unutmaya çalışarak geçireceği ilk gece:) Ve demiştim değil mi benim sevgilim çok şanslıdır diye:)
Ben bugün sevincimden ağladım. Onun sesinde uzun zamandır duymadığım heyecanlı tonu duyunca "Artık dışardayım, özgürüm." dediğinde. Ben bugün sevincimden tekrar ağladım. Yakında yanımda olacağını, ona sımsıkı sarılacağımı düşününce. Onu yarın ya da öbür gün yanımda bulamayacağımı öğrenince üzüldüm evet ama ben yine de sevincimden ağladım bugün. Sonra, sadece sevdiğim arkadaşlarımın boynuna sarıldım ve sadece beni seven arkadaşlarımın iyi dileklerini aldım....Sonra bir sessizlik, yorgunluk kapladı içimi. Nefessiz kaldım sanki, canım konuşmak istemedi. Canım duruldu. Belki de herşey asıl şimdi başlıyor. Bir zamanlar herkesten köşe bucak sakladığımız, birbirimize bile göstermekten sakındığımız hislerimiz şimdi gün yüzüne çıkıyor. Ben şimdi, şu an tarif edemediğim, karmakarışık, özünde sadece özlem olan duygular içindeyim. Ve ben bugün bir de özlemimden ağladım. Babamın doğum gününü ona 3  kere korna çalarak kutladım kabristanın önünden geçerken. Ayaklarım gitmedi yanına. Ve Hıdırellez. Bahar bayramı:) Benim baharımın bayramı, sevdiceğin özgürlüğüne kavuşmasının bayramı benim için artık. Sevdicek giderken "siz o gün bayramı kutlamayı görün" diye şarkılar söylemiştik birbirimize kavuşacağımız günü düşünerek.Ve o güne çok az kaldı artık. Ve birşey daha: ben bugün post da yazamıyorum fark ettim ki. Anlatmak istediğim çok şey varken, anlatamıyorum.
Sonuç olarak çok mutluyum. Uzun zaman olamadığım kadar huzurluyum. Ama tam olmama çeyrek var hala. O da sevdicek gelince tamamlanacak...
Ve kah daraldım, kah bunaldım bu bekleyişin de sonuna geldim...
İyi geceler...Ve bugün bu şarkıyı paylaşmazsam olmazdı: http://www.youtube.com/watch?v=tHxfA5f_WT4

4 Mayıs 2011 Çarşamba

başlığı bile olmayan yazı...

ŞU  şarkıyla okursanız belki daha güzel olur, belki de olmaz...

Manasız, saçma sapan bir gün geçirdim. Günün tek kaydadeğer şeyi 20 günün üstüne gittiğim EMDR seansından aldığım gazdı. Aslında aldığım cesaretin yanı sıra sinirimi bozan birşey de oldu ki o da şu: Benim seanslar ne güzel bitecekti bu ay içinde eğer bu kadar ara vermemiş olsaydım ve psikolojimi etkileyen şeyler boyut değiştirmemiş olsaydı. İnşallah bu sefer son olur, bundan sonra sadece dertleşmeye giderim dediğim her seansın başında kendimi başka bir dertten şikayet ediyorken buluyorum. Bu benim elimde olan birşey mi, hayır değil. Belki de elimde, bilmiyorum. Bilsem zaten kafayı kendimle bu kadar bozmuş olmazdım. Kendimi bir sarssam, 2 de tokat atsam normalleşebilir miyim, bu hastalık hastalığı paranoyasından kurtulur muyum?? Cevapsız, anlamsız sorularla, insanlara, kendime yüklediğim anlamlarla dolu aklım, içim...Yine de bu seansta da bir nebze de olsa arındım, keşke sonsuza kadar sürse bu kendime aldırmama durumu...

Dün büyük bir heyecanla anlatmıştım sevdiceğin gelme, rapor alma ihtimalini falan. Bugün saat 4'e kadar elimde telefonla sevgilimden gelecek iyi bir haber için psikopata bağladım kendimi. Sonra aradı ve aptal doktorun bilmem ne semineri için şehir dışında olduğunu, bu yüzden rapor işini bugün halledemediğini söyledi. Yani iş yarına kalmış. Bir yanım da dedi ki acaba sevdicek bana ayak yapıyor da sürpriz mi yapacak yoksa? Öbür yanım diyor ki sesi gayet kızgındı, dur bakalım yarın bir olsun. Velhasıl bu iş de sonuca bağlanamadı yani canlar...

Dün gece profil resmimi değiştirdim fark ettiyseniz. Google görsellerde uğur böceği resmi ararken cinlerim tepeme çıktı bir an. Sebep şu: Benim bileğimde bir uğur böceği dövmem var. Ve bu dövmeyi yaptırdığım eski, işinin ehli olan arkadaşımın dövme salonunda, aynı dövme 2 kişiye asla yapılmaz. Diğer 3 dövmemi de bu şartla yaptırmıştım ki mantıklı olan da bu zaten. Neyse dün uğur böceği resmi ararken, başka alakasız dandik bir dövme sitesinde benim uğur böceği dövmemin aynısını bir başka kişinin vücudunun başka bir yerinde gördüm. Ne sinir oldum bir bilseniz:S O sadece benim olmalıydı, elin adamının orasında burasında olmamalıydı. Benim şimdi bunu hemen dövmeci arkadaşıma söyleyip internet sitesindeki model ve fotoğrafların güvenliğini arttırmasını söylemem lazım değil mi? Çalmışlar işte modeli besbelli! Pehhh...

2 en samimi arkadaşımdan biri 20 gün sonra doğum yapacak, diğeri ise 1 Temmuz'da düğün yapacak. İkisi için de heyecanlıyım. Daha önce hiç bu kadar yakın arkadaşlarımın başına hiç bu kadar güzel şeyler gelmemişti. Onlara, özel birşeyler hediye etmek istiyorum. Çünkü ikisi de benim için çok önemli insanlar. Aslında birkaç gündür fırsat bulduğum her an kendimi çarşıya pazara alışveriş merkezlerine atma sebebim bu. Birşeyler bulabilmek. Ama anasını satıyım bulamıyorum. Yani herkes belli ki bebeğe kıyafet alacak, geline de çeyrek, yarım altın falan takacak. Ben böyle yapmak istemiyorum işte. Bakalım artık bulucam birşeyler...

Hiç gücüm yok, uyumak için yatağa girdiğimde de uyuyamıyorum. Kafam karışık sebepsizce. Gün içinde yaşadığım basit olaylara takılıyorum başımı yastığıma koyunca. Belki de sandığım kadar basit değiller. Belki de  basit olan şey muhattap olduğum insanlar ve bana zor gelense onlarla aynı havayı soluma mecburiyeti. Bir şey var ki canımı sıkıyor ama geçecek inşallah. Onu da hazmedebilicem bir gün...Şimdilik sadece oynuyorum...

Ve sevdiceğe dair birşeyler istiyorum. Onunla konuşmak, başımı omzuna koymak ve şu 5 ayı bir kalemde silip atmak...yoruldum, enerji istiyorum.

Bir dostumun 2 cümlesi asılı kalmış hafızamda:
1. Senin bütün sağlık sorunlarının sebebi psikolojik.
2. Sonunda senin üzülmenden korkuyorum.
İkisi de tamamen alakasız konularla ilgili sonuç cümleleri. Beni diğer tüm arkadaşlarımdan daha çok düşünüyor (sürekli birlikte olduğumuz için) bunu söyleyen arkadaşım. Ve biliyorum ki bu iki cümle de kesinlikle doğru. Hayatımızda her zaman bir şekilde hayal kırıklığına uğrama ihtimalimiz var malesef değil mi:SS

Ben bugün yarım kaldım, yarına kaldım, afalladım yani canlar...Yazının başındaki şarkının sözleriyle bitirmek istiyorum, çok severim. Nitekim bugün, beni, bu şarkının sözlerinden başka bir söz anlatamaz...

Ne yapsan olmuyor gözüm
Terk etmiyor bizi hüzün
Bir macera yaşamak dediğin
Küçük zamanlar harmanı
Sevildiğin, üzüldüğün
Hatırlamaktan ibaret
Hatıralar nihayet
Tesellisi çok zor sözün

Ne gemiler yaktım
Ne gemiler yaktım
O kadar yandı ki canım
Sonunda karşıdan baktım
Ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım

Bu kızı yeniden büyütmeliyim
Kor ateşlerde yürütmeliyim
Değirmenlerde öğütmeliyim
Farkındayım
Farkındayım
Kazanmalı, kaybetmeliyim
Aşk uğruna harp etmeliyim

Kendini seçemiyorsun
Bırakıp kaçamıyorsun
Yazmadığın bir hikayede
Uzun ya da kısa vadede
Az biraz keşfediyorsun
Öteki olabilmeyi
Yerine koyabilmeyi
Geride durabilmeyi öğreniyorsun...

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Türk filmi mimi:)

Sevgili Deep yeni bir mim göndermiş bana. Türk filmlerini çok seven bir insan olarak bu mimi de çok sevdim. Mim konusu şöyle:
Her seferinde izlemekten zevk aldığınız, vazgeçemediğiniz Yeşilçam yapıtı hangisidir? (çok duygulandığınız, ağladığınız ve güldüğünüz de olabilir)


Şimdi şöyle oluyor..Benim gözümde Türk sinemasında gelmiş geçmiş en güzel kadın Gülşen Bubikoğlu'dur. Onun o eski filmlerindeki giyiminin kuşamının, Avrupailiğinin, halinin tavrının, havasının başka da kimsede olmadığını düşünüyorum. Erkeklerdense favorim Tarık Akan'dır. Benim beğenim tabii bu. Eee ikisi bir araya gelince de "Evcilik Oyunu", "Bizim Kız", "Ah Nerede" gibi klasik filmler, naifliklerinden ötürü defalarca sıkılmadan izlediğim filmler arasındadır. Bunların dışında en güldüğüm filmlerden biri "Süt kardeşler" olmakla birlikte o eski Hababam Sınıflarının tadının bugünlerde yapılan hiçbir komedi filminde olmadığını düşünüyorum. Ayrıca 80li yıllardaki "Teyzem" gibi Müjde Ar filmlerini de alabilirim sanırım sevdiklerim listesine. Ve yakın geçmişe gelince de "Ağır Roman" ve "Herşey Çok Güzel Olacak" favorilerim arasındadır. 
Aslında en başta söylediğim gibi ben Türk filmlerini çok severim. En çok da abartısız olanlarını. O yüzden bu mimi görünce içimden pek çok film geçti ama aklıma ilk gelenleri yazdım.


Ben de bu mimi http://trainspottingmia.blogspot.com/http://paranoid-elmyra.blogspot.com/ http://cokicimdengeldi.blogspot.com/http://ruhumsarisin.blogspot.com/http://yazanhulya.blogspot.com/http://aslinle.blogspot.com/http://osiriscemo.blogspot.com/http://pinkzorro.blogspot.com/http://kacikturuncu.blogspot.com/http://galeriyesil.blogspot.com/http://bosislerinsani.blogspot.com/http://ancelik0.blogspot.com/http://a-load-of-junk.blogspot.com/http://geceninsonunda.blogspot.com/http://musicalcomment.blogspot.com/http://birinceses.blogspot.com/http://lazanyaaa.blogspot.comhttp://ukeladumbelegi.blogspot.com/ bloglarının sahiplerine gönderiyorum:) Cevaplarını merakla bekliyorum:)

Bunlar da resimler olsun:


Şunlar da şarkılar:
http://www.youtube.com/watch?v=ZsZpw6P4upg
http://www.youtube.com/watch?v=oNbSGUCVMKM

Bu da sözleri olsun:)
Bu ne biçim hikaye böyle hasta mısın nesin bana söyle
Gel gidelim güneylere yenilenip dinlenmeye
Deliyim ben aslında senin gibisin sevmekle deli

Basarisiz olduysan oldun yikma kendini zaten yorgunsun
Ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin
Ya vazgeçer unutursun yada yolun açık olsun hadi
Bu felek kimine kavun kimine kelek yedirdi
Sevinip de şımarınca sana derhal bildirildi tabi

Nerde hani o canim gözler hani nerde verdigin sözler
Boğuldum ben gözyaşına elimi tutan el nerde
Sorarim kendi kendime elimi tutan el nerde hani


Türk filmleri iyidir yani kısacası canlar:) Severim...
Deep'e tekrar teşekkürler:)

heyecan: bkz. negzel

Allah aklıma ve heyecanıma mukayyet olsun. Amin. Yarın sevdiceğin rapor alıp alamayacağı, eğer alırsa buraya 15 gün erken gelip gelemeyeceği belli olacak. Ve ben bundan başka hiç ama hiçbir şey düşünemiyorum. Kalbim boğazımda atıyor gibi. Sırf aklım bu konudan sıyrılsın diye manyak gibi alışveriş yaptım hafta sonu. Bugün de ders hayal meyal geçti. Hatırlamıyorum. İnanmak istiyorum aslında bu hafta yanımda yamacımda olacağına, çünkü sevgilim çoook ama çok şanslı bir insandır ve dönmesi hususunda üzerinde pek çok kişinin duası var ve artık onun gelmesi ödülünü hak ettiğimi düşünüyorum. Öte yandan da çok heveslenmemek istiyorum ki olmazsa hayal kırıklığına uğramayayım diye. Biliyorum gelemese de 15 gün sonra burada olacak ama işte gönül ferman dinlemiyor bu ayrılık çok acı demişler değil mi...
İşte böyle canlar. Negzel çok heyecanlı, telaşlı ve duacı.
Dualarınız son bir kez Negzel ve sevdiceğine gelsin:)

BU da post şarkım olsun:

Deli gönül sevdasını ben bilirim ben bilirim
Yardan ayrı kalmasını ben bilirim ben bilirim
Yumuk yumuk elleri var kömür kömür gözleri var
Daha daha neleri var ben bilirim ben bilirim
Kışlalara erdi bahar tezkereye birkaç gün var
Barış'a da bir sorsalar ben bilirim ben bilirim...

Şu da sevdicekle izlediğimiz ilk filmden (When Harry met Sally) bir kare:

İyi haftalar, iyi geceler:)

1 Mayıs 2011 Pazar

yine yeni bir mim:)

Sevgili DEEP ve MIA WALLACE mimlemişler beni:) Hemen sevindim ben de mimsever bir blogger olarak:) Mim konusu şu:
"Blog açma hikayeniz var mı? Varsa nedir? Buralara yolunuz nasıl düştü ve neler hissediyorsunuz?"

Benim blog açma hikayem tamamen kişisel aslında bloğumun adı her ne kadar "Kişisel Birşey Değil" olsa da. Ağustos ayında açtım bloğumu. İçimde biriktirdiğim çok şey vardı. Evliydim, boşanmak üzereydim, aşık olmuştum bir yandan da, işin gücün yanısıra sürekli dışarlarda aktivite halinde olduğum günler geçiriyordum.  Sonra bir gün sevdicek bir blog açtı ve aynı gece ben de açtım. Aslında amaç dile getiremediğim şeyleri burada yazabilmek, içimi dökebilmekti. Çok karışık duygular içindeydim. İlk yazılarımda açık açık yazamıyordum hissettiklerimi henüz boşanmamış olduğum için ve kimseyi üzmemek ve canımın sıkılmaması için. Bloğumun adını Teoman'ın en sevdiğim şarkılarından birinden aldım ve ilk postum da o şarkının sözleri oldu. İlk takipçim sevgilim oldu tabii ki. İkinci takipçim ise Zey0zey. Sonradan saatlerce kalkamaz oldum bloğun başından. Takip ettiğim bir sürü insan oldu. Yazdıkça açıldım, açıldıkça yazdım. Takip ettiğim bloggerların sayfalarından başka bloglara atladım ve hiç tanımadığım insanlara yorum yaparken ve onlardan yorum alırken buldum kendimi. Ve işte böylece kendi çapımda sadece içimdekileri anlatarak devam ediyorum yazmaya. Seviyorum da. Yazılarını sevmediğim insanları takip etmiyorum ve takip ettiğim insanların da beni takip etmesi hoşuma gidiyor. Kısacası bloğumu seviyorum canlar:))

Eminim pek çok kişi mimlenmiştir ama benim de aklımda olan bir kaç kişi var:) Daha önce cevaplamadılarsa bu mimi şu blogların sahiplerine gönderiyorum:)

http://pinkzorro.blogspot.com/
http://ukeladumbelegi.blogspot.com/
http://osiriscemo.blogspot.com/
http://dozbuyucusu.blogspot.com/
http://musicalcomment.blogspot.com/
http://galeriyesil.blogspot.com/
http://turuncumasallar.blogspot.com/
http://lacivertojelikiz.blogspot.com/
http://aslinle.blogspot.com/
http://kayipcumlelersokagi.blogspot.com/
http://ruhumsarisin.blogspot.com/
http://rosarosamondundefteri.blogspot.com/
http://paranoid-elmyra.blogspot.com/

DEEP ve MIA' ya tekrar teşekkür ediyorum:)
İyi geceler:)