17 Nisan 2011 Pazar

öğrencilerimin halleri...


Bu akşam öğrencilerimle yemeğe çıktım. Şimdi ben öğretmenim evet ama Milli Eğitim'de çalışmıyorum. Benim her yaş grubundan öğrencim oluyor. Bu akşam yemeğe çıktıklarımın en büyüğü 25, en küçüğü de 21 yaşındaydı. Çok tatlılar, çok güzel muhabbet ettik, ve yaklaşık 2 aydır tanıdığım ya da tanıdığımı sandığım neşeli görünümlü 2-3 öğrencimin aslında ne kadar da zor hayatlar yaşadıklarını ve ne de güzel mücadele edebildiklerini öğrenince takdir ettim.
İlk anlatacağım öğrencim, üniversitede arkeoloji okuyan bir kız. Çok cici, çok tatlı, biraz şişman, kendisiyle barışık. Derste konu ailelere gelince hep derdi babamdan nefret ediyorum diye. Çok sormazdım ben de belli ki bir yarası var. Bugün konuştuk. Buradan çok daha küçük bir ilde yaşıyorlar aslında ailecek. Tabii "ailecek" demek ne kadar doğruysa. Babası hayatı boyunca hiç çalışmamış bir alkolik. Annesi ne iş bulursa yapan saçını süpürge etmiş bir kadıncağız. 3 tane daha kardeşi var ama galiba anneler aynı değil. Baba içkinin yanısıra bir de çapkın, hatta kadınları karısının evine, yanına getirecek kadar karaktersiz. Eve 5 kuruş katkısı yok. Ve bu kızcağız üniversiteyi kazandığında annesi tek bir cümle söylemiş kendisine "Neden orada olduğunu sakın unutma!" Ve o da unutmuyor gerçekten. Başarılı bir öğrenci, annesinin 40 yılda 1 gönderdiği 5 kuruş parayla yaşamaya çalışıyor. Hayalleri var, Erasmusla Almanya'ya gidecek inşallah. Sonra dönecek yüksek yapacak, kariyer yapacak, ve anneciğine bakacak. Çok zor günler geçirmiş, hala da geçiriyor belli ama gözleri ışıl ışıl, ümitliyim ben diyor, herşey çok güzel olacak diyor. Aferin ona:)
Bir diğer öğrencim derste gayretsiz hareketlerinden ve tembelliğinden dolayı sürekli dilime doladığım, Güney doğu illerimizden birinden gelen ve yine burada üniversitede İktisat okuyan 22 yaşında bir çocuk. Hayattan bezmiş, bıkkın, bitkin bir hali var hep. Hayat ne kadar anlamsız, ne kadar boş der durur hep 2 aydır. Tenefüste beraber sigara içmeye iniyoruz bazen sınıftan birkaç kişi, o gelince içimiz daralıyor. Bugün onun da deştik yaralarını, neden bu kadar umutsuz ve negatif olduğunu sorduk. Bu çocuk bir aşiret reisinin en küçük oğlu. 4 tane köy ve 8 tane mezraları varmış. Ortaokul yıllarında hep belinde silahla gezermiş çünkü kan davalıları varmış. Sonra dava büyüyünce ailesi bunu başka bir ile göndermiş liseyi okusun diye. Bu da dershaneye bile gitmeden kazanmış üniversiteyi. Sonra bunlar kan parası mı ne ödemişler dava da bitmiş. Babası eskiden tefecilik yapıyormuş. Öğretmenleri, babasının mesleğini sorunca utanırmış hep. Şimdi o işleri bırakmış adam, artık apartman dikiyormuş her yere. Çocuk ne zaman "baba canım sıkkın" dese adam hemen buna yüklü miktarda para gönderiyor ama derdin ne diye sormuyormuş hiç . Zaten mezun olunca da babasının şirketinde çalışmak zorunda olduğu için hayatında hiçbir amacı yokmuş ve sürekli bunalımdaymış bu yüzden. Herşey manasız diyor hayatımda, bir hayalim bile yok diyor yazık. Birazcık konuştuk, teselli ettik, yapma etme daha çok gençsin dedik. Herkes kendi hayatından örnekler verdi. Ve gecenin sonunda "İyi ki sizin gibi insanlarla tanışmış" dedi, mutlu oldu. Nedense kendini çok daha iyi hissettiğini, aslında kabul etmese de geleceğiyle ilgili planları olduğunu söyledi. Biz de sevindik onun adına.
Başka bir tanesi tam bir fırlama görünen, kendini pek havalı sanan 24 yaşında çeşitli sınavlara hazırlanan bir çocuk. Allahım nasıl artist bu çocuk. Yok saunalara, hamamlara gitmeler, gömlek giyip düğmeleri neredeyse göbeğine kadar açmalar, bir değişik yürüyüş, ses tonunu değiştirme çabaları, vs. Anladık ki o da genlerini babasından almış. Bunun da babası sürekli çapkınlık yapan, ayda 15 gün evi terk eden, sürekli iş batıran bir adammış. Şimdi bu çocukcağız da ben kazanovayım havalarında geziyor yazık. Ona da dedik azıcık in aşağılara diye. Sonra seni iterler arkandan...
Yani canlar bu akşam bir kere daha gördüm ki kimse göründüğü gibi değil. Kimsenin içinde kopan fırtınaları anlamak kolay değil. Ama paylaşınca, birazcık moral, birazcık destek verince gözlerindeki umut ışığını görmek sevindiriyor insanı. Aslında içten içe kendine de pay çıkarıyor insan "Oh be tek derdi olan ben değilmişim" diye. Bu biraz bencillik tabii ama hepimiz zaman zaman yandaş aramıyor muyuz kendimize??
Onlarla daha kaç ayım geçecek bilemiyorum ama umarım kendilerinden ümitlerini hiç kesmez ve hayata hep asılırlar böyle. Bir gün onları derbeder bir şekilde görmeyi hiç istemem...
İyi geceler...

8 yorum:

  1. Para her şey değil ama çok şey.. Bunu örneklerle anlatan çok güzel bi yazı olmuş..

    24 yaşındakini de hiç sevmedim.. Belirtmeden geçemiciim :)

    *Çok önemli soru : Sen ne öğretmenisin ? :)

    YanıtlaSil
  2. @BİS para kimine mutluluk, kimine keder getiriyor işte görüldüğü gibi...
    ben İngilizce öğretmeniyim. ama yetişkinlere de ders veren bir kurumda çalışıyorum.

    YanıtlaSil
  3. Yaa işte çok böyle bir hayat bu, kimsenin derdini deşmeden öğrenemiyorsun, öğrendiklerin de sana verdiği kadar. En yakınımızdakinin bile kim bilir ne düşünceleri vardır, sıkıntıları.. Hatta kendimizin bile kendine itiraf edemediği. Ohoo..

    YanıtlaSil
  4. @Ukela doğru diyorsun. ne denir içi beni dışı seni yakar mı denir bu durumda...

    YanıtlaSil
  5. meslektaşmışız ne güzel sayın hocam :))

    YanıtlaSil
  6. @pink zorro aaa negzel:)) seviyorum mesleğimi:)

    YanıtlaSil
  7. "Neden orada olduğunu sakın unutma!" sözü o kızcağızın boynunda bir yük olmuş bence. İnsan çocuklarına bedel ödetmemeli. "Sen kendi tercihini yaşadın. Kızın da kendininkini yaşamalı." demeli biri o kadına.

    Not: Yorumlar için kelime doğrulama seçeneğini iptal etsen artık olmaz mı?

    YanıtlaSil
  8. @Şirvan üzülüyorum kızcağıza yazık:S yorum ayarlarına bakıcam:)

    YanıtlaSil