19 Haziran 2013 Çarşamba

Üzülmeyelim!

Duygusallığın dibine vurmak...
İşte yaşadığım bu. Kelimelere dökemediğim, konuşamadığım, aklımı başımdan alan işte bu. İçimde bir savaş var ve içim yorgun. Büyük bir yaşam enerjisi var bünyemde fakat ruhum kırık...
Beklediğim şeyi soruyorum kendime. Tek bir şey var; sorgusuz sualsiz, yargılanmadan sevilmek. Ben böyle seviyorum ya böyle de sevilmek istiyorum. Güzel sevilmek istiyorum. Çünkü ben birbirine güzel bakan, birbirini güzel seven insanlara imreniyorum hep, saygı duyuyorum. Bu boktan dünyaya rağmen birbirlerine öyle bakabildikleri için gidip tebrik edesim geliyor...
Hayattan tek beklediğim hep sevgi olmuş. Sevgi arsızı yapmışlar küçükken beni, sonra salmışlar ortalığa. Ama gerçek dünya öyle değilmiş. Gerçek sevilmeler öyle olmuyormuş. İnsan an geliyor kırıyormuş ta kırılıyormuş ta. Kırıla kırıla kırılmamayı da öğrenemiyormuş benim gibileri...
Çok güçlüyüm aslında gerçekten ama çok yorgunum. Her şeyle ayrı ayrı ve tek başına mücadele etmek inanılmaz yoruyor insanı. İş yerinde son 1 yıldır yaşadığım tatsızlıklar ve oradan soğumuş olmam bir yana, ailede de üzerime düşen boyumdan büyük sorumluluklar yoruyor beni. Çok yanlış belki ama annem iyiyse iyi, kötüyse kötü oluyorum. Ve maalesef bilmem biliyor musunuz ama ki düşünün bir telefon açtığınızda anneniz cevap vermesin ve siz o an nasıl bir endişe yumağına dolanıveriyorsunuz, ben bunu neredeyse her Allahın günü yaşıyorum. Ve kabullenmesi zor olan şu ki bir gün gelecek bu günleri de arayacağım anneciğimin yaşı itibariyle. Sonra acaba onu ablamın yanına gönderdim diye vicdan yapacak mıyım, yoksa kim olsa benle aynı şeyi yapardı diyecek miyim? Bitmez sorular, bitmez ikilemler. Ama şu bir gerçek ailede annem dışında bir kişi de çıkıp nasılsın diye sormuyor. İşte sırf bu yüzden bile anneme canım feda olsun...
Sevdicekle nazar değiyor bize. Ne zaman biraz fazla mutlu olsak arkasından küçük çaplı da olsa bir fırtına kopuyor. İnsanların istediği oluyor. Ben oturduğum yerde hayıflanıp dertlenirken, o bunları kabul etmeyip benden uzaklaşıyor. Ve ben daha çok üzülüyorum ve yine saçma salak bir döngü başlıyor. Sabahları uyanma isteğim bile yok oluyor. Bu kadar üzülüyorum, çünkü başka tutunacak dalım yok. Konuşacak kimsem yok. Şımaracağım birisi yok. Nazımın geçtiği birisi yok. Sadece o var ve bu belki de benim ona yaptığım büyük bir haksızlık. Belki içinden geldiği gibi kanatlanıp uçup gitmek istiyor o da buralardan...Kim istemiyor ki....

Tek istediğim şey mutlu olmak. İçimin rahat olması. Acaba bu buna ne düşünür diye, düşünmüştür diye, düşünmek istemiyorum. İçim daralıyor. Nefes alamıyorum. Hayat, şartları ve insanlar üzerime geldikçe hırçınlaşıyorum. Sabır taşıyor. Bünye şaşırtıyor. Oysa bu kadar zor olmamalı her şey. 2 dakika sonra ölüp ölmeyeceğimi bile bilmeden bu kadar üzülmemeliyim. Bu kadar üzmesine izin vermemeliyim...

Ve bu gece yatmadan önce isteğim şu; yarın huzurlu bir gün olsun. Kimsenin kimseyi üzmediği, beni üzmediği sıradan bir gün olsun hatta. Daha fazla yorulmak istemiyorum. Yüzüm gülsün, yüzümüz gülsün...

Bu da bu gecenin şarkısı olsun http://www.youtube.com/watch?v=uW61aPn36Jw

İyi geceler:)

1 yorum: