30 Ocak 2011 Pazar

hepsi bu

Bir boks ringi düşünün. Tam ortasında ben varım. Etrafımda da izbandut gibi adamlar/kadınlar. Yüzlerini seçemiyorum. Ama beni evire çevire bir güzel pataklıyorlar. Yüzümde, sırtımda, kafamda, böğrümde, her yerimde hissediyorum darbelerini. Sanki ben yere düştükçe, onlar iplere yaslanıp bana bakıp gülüyorlarmış gibi geliyor, ama belki de gülmüyorlardır, belki de yazık lan kıza, daha fazla acıtmayalım canını diyor ama dayanamayıp bir tane daha çakıyorlardır. Mümkün mü, olabilir mi bu? Kabustayım sanki, rüyada değil. Rüya olmamalı. Bugün bir arkadaşım aynen şöyle dedi "Farkındasın değil mi, bunlar bizim iyi günlerimiz, kıymetini bilelim. Bizi yaşayacağımız kötü günler bekliyor gelecekte." Hayır, olamaz. Olmamalı çünkü! Tamam hayat bir sınav, fazlasıyla farkındayım ama yoo hayır "daha kötü günler" istemiyorum hayatımda! Karmakarışık, tek bir iyi haber almadığım bir haftasonu...Ben uyurken gece annemin kalbi sıkışmış, tamam ölüyorum demiş kendi kendine ama beni kaldırmamış, sabaha kadar beklemiş geçmesini, geçmiş de ama bugün suratı allak bullak, belli ki korkmuş. Ben de korktum öğrenince, endişeye kapıldım, tarif edilmez hisler içinde buldum kendimi. Ablam yıılar önce çok ağır bir zatürre geçirmişti ve o zamandan beri aşırı derecede sigara içiyor olmasınında etkisiyle ciğerleri çok zayıf. O da bronşit olmuş. Yeğenim böbrek taşı döküyormuş. Küçük yeğenimle konuştuk, nolucak bizim halimiz diye...olacağı birşey yok, herşey muallak. Önümü bir görebilsem, hayata karşı gardımı alıcam ama göremiyorum ki. Parasal mevzulardan bahsetmek bile istemiyorum, nitekim "para" denen şeyden tiksinmiş durumdayım. Birbirinin tamamen tekrarı olan günler yaşamaktayım. Girdap gibi, kısır döngü gibi. Ne uzuyorum, ne kısalıyorum, ne mutlu edebiliyorum, ne mutlu olabiliyorum. Mutlu olmak istemediğimden değil, kim istemez ki. Ama tam "negzel mutluyum" dediğim anda hayat bir çelme takıyor ayağıma, dengemi kaybediyorum tekrar ve tökezliyorum. Tutunacak tek dalım olan sevdicek de uzakta. Kadere bak ki ona gönderdiğim mektuplar bile doğal yollarla eline ulaşamıyor. Gülsem mi ağlasam mı şaşırıyorum. Bekliyorum ki beni bu zor hallere koyan her neyse çıksın karşıma "şaka yaptım" desin pis pis sırıtarak ben de affedeyim ve yoluma devam edeyim neşeyle.
Çok mu şey istiyorum acaba diye düşünüyorum. Yoo hayır çok birşey değil esasen huzur içinde olmayı istemek, etrafımdaki insanların sadece ve sadece sağlıklı olmasını istemek. Nazar mı değdi, bir günah mı işledim, büyük bir hatam mı oldu düşünüyorum, geçmişi düşünüyorum acaba beddua mı aldım birinden diye. Bilemedim ki, bulamadım ki. Burcumu okuyorum, hazirana kadar zorlu dönem diyor. Hadi 1 hafta olur, 2 hafta olur, Hazirana kadar ne aq. Hem Mayısta sevdicek gelince günüm günümden güzel olacak inşallah. Öyle değil mi Allahım? Bu da mı kendime kendimin inandırdığı bir hayal? Değildir be Allahım. Belki yarın, belki yarından da yakın iyi bir haber alırım, günüm güzelleşir, ruhum rahatlar inşallah. Dün gece cuma gününden beri beynimi yiyen sıkıntılar sonucu yine bir panik atak geçirdim. İnternette bir site var hubpages.com diye. Kendimi fena hissettiğimde orayı açıyorum, panik atak sırasında insan kendi kendine ne yapabilir, kendini nasıl yatıştırır, bunlarla ilgili bazı teknikler var orada. İşe de yarıyor aslında. Dün de öyle yaptım ben de, bol bol derin derin nefes aldım. Ama sabah noldu? Yine başıma patlayan 5 saat ders, sevdiceğin eline kargonun geçmediğini öğrenmek (1 haftada), daha sonra eve gelince alınan sağlıkla ilgili tatsız haberler. Ben de önce duşa girip sonra da yattım uyudum. Napıyım ki Allah aşkına? Kendime soruyorum, soruyorum bulamıyorum cevabını.
Hayatım bir gün gelecek değişecek umuyorum. Buna canı gönülden inanmak istiyorum. Moralim her ne kadar çok kolayca bozulabilse de, zorluklara katlanacak gücü kendimde bulmayı hayal ediyorum. En başta bahsettiğim arkadaşım "bunlar iyi günlerimiz" derken şunu kastetmişti. Ben annemle beraber yaşıyorum ve kendisi 76 yaşında ve burada da dile getirdiğim üzere çeşitli sağlık sorunları var. Arkadaşım da benimle aynı durumda. Ve tabii ki bilemeyiz ama tahmin edilen birşey var ki o da ikimizin de annelerimizin bizi bırakıp babalarımızın yanına gideceği günleri görmemiz kuvvetle muhtemel. Ve biz ve bizim gibiler hayatlarını hep bu ölüm / kaybetme korkusuyla idame ettirmek zorunda kalırlar. Sonuçta babalarımızın ölümlerini görmüşüz ve kendimizi yalnız kalan annelerimize adamışız. Ama bir gün onlar da gidecek, ve biz kime tutunacağız, nasıl dayanacağız orası çok büyük bir korkudur bizim için. İşte sırf bu yüzden panik atak, anksiyete bozukluğu, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklara meyilli olur, hayata hemen küser, ama ayakta durmak zorunda olduğumuzu bildiğimiz için bir şekilde tutunmaya çalışmayı da öğreniriz zamanla...Bu, kaderden başka birşey değil. Kadere, alın yazısına diyecek sözüm yok. Benim içimde bulunduğum bu durumda gücüme giden şey şu. Benim 2 tane de ablam var ama sanki annem onların annesi değilmiş gibi, annemle beni tamamen kaderimize terketmiş gibi, dünya *ikime minare *ötüme şeklinde bir tavır içindeler. Canları sağolsun diyorum çoğu zaman ama bazen de isyan bayraklarını çekiyorum tabii ki. Benim sadece kendime ait bir hayatım olamıyor bazı durumlarda. Ama şöyle düşünüyorum. Bu yaşa gelmiş bir insan olarak, benim de yalnız kalmak istediğim, sadece kendimi dert etmek istediğim zamanlar oluyor. Ama ben öncelikle hep annem için düşünmek, onun için adım atmak zorunda kalıyorum, yüzüme bir maske takıyorum evde ve olan sıkıntımı içime atıyorum sırf o mutsuz olmasın beni dert etmesin diye. Belki ben de birgün tekrar evlenirim mesela. O zaman annem ablamla yaşar mı? Düzenini bozmayı kabul eder mi? Ablamla yaşar mı diye soruyorum kendime, çünkü ablamın da kocası yok o bakımdan. Benim de aynı evde yaşamasak da, annemin huzurlu, sağlıklı, mutlu olduğunu bilip içim rahat ederek sadece sevdiğim adamla kurabileceğim bir yuvam olur mu bir gün? Bunu anneme soramam, ablamla yaşar mısın diyemem, kırılır, üzülür, beni anlayamaz, onu istemediğimi zanneder, ama belki birgün ablam onu ikna eder ve ben de kendimce bir hayat yaşayabilirim. Annem eşittir hayatımdır benim gözümde. 12 yıldır attığım her adımı ona göre atarım, bir günden bir güne de "of" demişliğim yoktur. Benimki sadece ailemin ve benim "de" mutlu olabileceğim bir hayat hayali...Allah onu başımızdan eksik etmesin, sağlıklı ömür versin, ailemde beni endişelendiren tüm hastalar da iyi olsun ki ben de iyi olayım.
Endişelerim bunlar işte. Sevdiceğim de mayısa kadar geçmeyen hastalığa yakalandı, iyileşemiyor bir türlü. Yokluğu canımı acıtıyor ve bu acıyı yalnızca yine o biliyor..Onu çok özlüyorum, yanımda istiyorum, olmuyor, olamıyor...Bu arada sevgilimi deli gibi kıskanıyor olduğumu fark ediyorum..ne kadar da zamansız oysa ki, neden kendime işkence yapıyorum ki ergen gibi...onun kalbi benimle biliyorum, benim de hep onunla...
Yarın bankaya gidicem, yeni bir kredi başvurusu için, *ötümü ancak bu şekilde toplayacağıma kanaat getirdim, araba yenileme hayallerimi de bir müddet erteliyorum. Yeter ki "yetişememek" fikri beni daha fazla yormasın, soğutmasın hayattan...
Yeni bir hafta başlıyor. Geçen hafta gibi, ondan önceki gibi manasız ve hatta bu moral bozukluğuyla da kendime gelmek için kendime iki tokat atmam gerekiyor.. Düşünüyorum mesela, dişlerim hala bitmedi 3 kere daha dişçiye gidilecek bu hafta sırf 1 diş için, salı günü sabah da dersim var, perşembeye kadar sabahın köründe kalkmak zorundayım, derslerin son haftası olmasının telaşı bir yandan, umarım kredi başvurum onaylanır, umarım herkes iyileşir. Ve 4 gözle beklediğim sevdicek kokan mektup elime ulaşır artık!
Bu hafta sonu uzun oldu, uzun olunca hüznüm de sıkıntım da büyüdü sanki...Yeni haftanın güzellikler getirmesini diliyorum, başka birşey istemem!
Sevdiceğimin bana sevdirdiği adam FDden gelsin;
http://www.youtube.com/watch?v=5IEIMkroUVU
İyi geceler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder