6 Eylül 2010 Pazartesi

Ankara ve ben:1

8 saat süren sıkıcı, yorucu, uykusuz ve bir gün önce yaşananlar sebebiyle mutsuz, ağlamaklı bir yolculuğun ardından geldik Ankara'ya.Aslında sıkıcı diyorum ama severim ben otobüs yolculuğunu 8 saati geçmediği sürece, mesela Antalya-İstanbul olmadığı sürece.Ee 5 yıl gidip gelmişliğim var zamanında hiç daralmadan, bunalmadan.Bi aşinalığım vardır yani bu güzergaha.Otobüsün camından dışarıyı izlerken kurduğum yüzlerce hayal, aklımdan geçirdiğim bi ton şey vardır.Ve bu iki şehir arasındaki her yolculuğumda aynı şeyleri hissederim yine tuhaf bi şekilde.
Yolculuk öyle böyle biterken, yolun sol tarafında Başkent Üniversitesi göründü.Eski ev arkadaşımın okulu olmasının yanı sıra, bu okulu görmek hemen 2 dakika sonra Koru Sitesi kavşağında yolculuğun biteceği anlamına da gelirdi eskiden.Ama bu defa orada inilmedi tabii ki. Bana tamamen yabancı gelen koca binaların aralarında hala tanıdık gelmesini umduğum yerleri görmek için sağa sola heyecanla baka baka sonlandırdım yolculuğu.O tanıdık yer AŞTİ.Belki de tek değişmeyen yeri buraların.Yollar, alt geçitler, köprüler,binalar, herşey bambaşka olmuş, çok değişmiş.Pek çok yeri gördüğümde içimden “beni tam burda bıraksalar, yolumu bulamayacağım için oturur ağlarım” diye geçirdim.Oysa ki eskiden vız gelirdi böyle yabancı yerler, hatta heyecanlandırırdı beni...ne yazık gözü karalığım mı gitmiş ne, ya da yaşlanmış mıyım acaba...
Eve geldik, ablamın evine.Bir zamanlar yaşadığım kendi evime değil.Ya da üniversite zamanlarından önce geldiğim ananemin evine değil.Tamamen yabancısı olmuşum bu kentin sanki.Garip bi hüzün çöktü içime, bi burukluk.5 yıla sığdırılmış binlerce hatıra, yüzlerce insan, envai çeşit mekan, hepsi film şeridi gibi geçiyor 2 gündür gözümün önünden...Neyse, ne diyordum, eve geldik, yol yorgunluğu, uykusuzluk, sohbet, muhabbet, vs. Ve bu sohbetlerde açılan daha doğrusu fısıldaşılan gündemdeki konu, benim boşanmam...Bi şey farkettim: insan evlenirken kalabalık bi şekilde evleniyormuş, yani arkadaşlar, aileler, sürekli konuşmalar, planlar, programlar, iyi dilekler, bi yoğunluk, vs. Ama boşanırken de insan yapayalnız boşanıyormuş.O evlenirken yanında vıdı vıdı konuşan insan topluluğu sus pus oluveriyormuş bi anda, yerini koca bi sessizlik, “hayırlısı olsun” cümlesi ve manasız bakışmalar alıyormuş.İnsanlar, hayaller, boşanacak şahsiyeti öylece ortada mal gibi bırakıveriyormuş.Ne garip hem de oh ne ala demek istiyorum.”Uleyn noldu konuşuyodunuz hani yine konuşsanız ya, yine akıl verseniz ya” diye bağırasım geliyo yüzlerine yüzlerine ama hiç uğraşamıcam doğrusu diyorum sonra. Okey 500 kişi evlendik ama bir başıma sağlamca ayakta çıkıcam bu boşanma olayından “hayırlısıysa” diyorum kendime...Yaşadıkça, dinledikçe öğrenecek daha kaç milyon şeyim var acaba?
İşte ben aklımda bunlar ve bünyemde hala geçmeyen pmsmle (sanırım teknik bi arıza oluştu içimde), internete bile giremeyip (oysa ki içimde delice bişeyler yazma isteği varken) oturduğum yerde uyuyakalmışım. Sabah erken kalkmaya alışık olmayan şu ruh ve bedenim, sanırım muhteşem havanın etkisiyle saat 9'da cin gibi oldular.Güne erken başlamak güzel bişey tabii ki.Ama sonrası işte uzadıkça uzuyor sonra.Nitekim saat 1de yine uyumuşum.Saat 3 gibi ailecek verdik kendimizi Ankaranın bana tamamen “hayatımda ilk kez görüyorum burayı” dedirten ve hissettiren caddelerine, parklarına, sokaklarına. Aman Yarabbim bende bi yabancılık, bi ait olamama duygusu, bi yadırgama, tuhaf hallerden tuhaf hallere girdim 5 saat boyunca.Bakalım buradaki geri kalan günlerim de mi aynı hissiyat içinde geçecek...
Garip duygular içindeyim yine anlaşılacağı üzere, ne oraya, ne buraya, ne şuraya sığma duygusu...hiç normal değil yine..gerçi benim normal olmam anormal gelir bünyeme..ben de bu cins bi insanım işte..olsun..
ayrıca...yapraklar yatağım, kırlangıçlar arkadaşlarım, yıldızlar yorganım ve beni sevenler yanımda olsun..negzel...
İyi geceler...
ps.bi de kimse beni kandırmaya çalışmasın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder